Geçenlerde bir toplantıda bana tam da bu soruyu sordular. Bugün bu soruya odaklanmanın tam zamanı. Geçen hafta Yeşil Yeni Mutabakat konusunda verimli bir haftaydı. İsterseniz o toplantıda bana sorulan soruya verdiğim cevapla başlayayım:
Şirketlerimiz Yeşil Mutabakata hazır mı? Değil, elbette. Bu konuda manasız hayal kurmayın. Gelin bakın neden değil ve ne yapmak lazım?
Önce geçen haftanın haberleri… Avrupa Birliği (AB), Yeşil Mutabakat konusunda konuşmaktan yapmaya nasıl geçmeyi planladığını özetleyen “Fit for 55” (55’e Uyum) paketini 14 Temmuz’da açıkladı. Açıklanan paketin içinde tam 291 sayfalık “sınırda karbon vergisi” (CBAM) düzenlemesinin başlangıç biçimi de var.
Türkiye ise Yeşil Mutabakat konusunda gerekli koordinasyonu temin etmek üzere bakanlıklar arası bir “Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu” nu nihayet kurdu. Konu ile ilgili Cumhurbaşkanlığı genelgesi, geçen hafta 16 Temmuz tarihli Resmi Gazetede yayımlandı.
Gelin bakın bunlar ne demek ve şirketlerimizin gelmekte olan fırtınaya hazırlığı ile ne alakası var? Hızlıca anlatayım.
Yeşil Yeni Mutabakat olmuş bitmiş bir hadise değil oluşum halinde bir süreç
Yeşil Mutabakat’ın AB’nin yeni büyüme ve istihdamı artırma stratejisi olduğunu Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 2019 Aralık’ta açıklamıştı. O vakit daha virüsle tanışmamıştık.
2020 Aralık’ta Amerikan başkanlık seçimlerinde Trump felaketi sona erip Biden gelince “Yeşil Mutabakat” artık “Yeşil Yeni Mutabakat” olarak anılmaya başlandı. Virüs sonrası toparlanma için gereken kamu harcama programına dönüştü, bir nevi.
2021 Haziran’da Cornwall Zirvesi ile birlikte Yeşil Yeni Mutabakat G7 gündemi oldu. Böylece Atlantik’in iki yakasında 1949’da NATO’nun kuruluşundan beri en kapsamlı yapılanma projesine dönüştü Yeşil Yeni Mutabakat. Jeopolitik sonuçları ile birlikte artık NATO’nun gündemine de girdi bu arada. Onu da not etmekte fayda var. İşte AB’nin “Fit for 55” paketine bu çerçevede bakmak gerek. Avrupa Komisyonu 2021 Çalışma Programı kapsamında “karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyesine kıyasla yüzde 55 oranında azaltma” hedefini gerçekleştirebilmek için “Fit for 55” programını açıkladı bu hafta. Yeşil mutabakatın olmuş bitmiş bir hadise değil, oluşum halinde bir süreç olduğunu bu programa bakarak söyleyebilmek mümkün. Nedir? Bu daha işin en başıdır.
Buna göre, emisyon ticareti sistemi (ETS) hem yeni alanlara genişletiliyor hem de sıkılaştırılıyor. İzin limitleri sıkılaştırılıyor. Havayolu taşımacılığı ve kara yolu nakliyesi üzerine odaklanılıyor. Lojistik sektörümüzün de süreci dikkatle izlemesinde fayda var.
Vergi politikaları, Yeşil Mutabakat ile uyumlulaştırılıyor. Nedir? Hidrokarbona dayalı enerji kaynakları üzerindeki teşvikler kaldırılıyor. İstihdam vergilerinin yerini yeşil vergilere bırakması esas olacak bundan böyle. Sınırda karbon vergisi, AB ülkelerinde tedbir alınırken başka ülkelere karbon sızıntısını ya da karbon kaçağını (carbon leakage) önlemek üzere şimdilik bir dizi öncelikli sektör için tanımlanıyor. Malum, Türkiye bu konuda bir an önce bir adım atmazsa karbon vergilerini biz değil AB toplayacak diye geçenlerde davul çalmıştım.
Ayrıca yenilenebilir enerji kullanımını artırmak ve daha fazla enerji verimliliği sağlamak üzere düşük emisyonlu ulaştırma modlarının hem altyapı hem de yakıt bazında desteklenmesi gündeme getiriliyor. Nasıl yol boyu hangisinde duralım diye benzinlik seçebiliyor ve maksimum 10 dakikada benzinlikten benzinimizi alıp aracımızla yeniden yola koyuluyorsak, elektrikli araba şarj istasyonlarının da hem yaygınlaşması hem de 15 dakikanın altında hizmet verebilmesi gerekiyor. Sonra geçiş pek hızlanacak. Z kuşağı elektrikli araç kullanacak.
Ayrıca doğal karbon yutaklarına (carbon capture) ilişkin ağaç dikmeden, bu alandaki yeni teknolojilere yönelik önlemler de var paketin içinde. “55’e Uyum” paketi kapsamlı esasen. Ayrıca geçişin AB kaynaklarından finanse edilmesi için bütçe de var. AB bir Sosyal İklim Fonu oluşturuyor. Mesela adil geçiş için ayrılan kaynak 144,4 milyar euro tutarında. Hem konuşmaktan yapmaya nasıl geçeceğimize ilişkin bir yol haritası sunuyor bu paket hem de geçiş sürecini kolaylaştırmak için atılacak adımlara bir de bütçe sunuyor.
Kamu yolu göstermezse şirketler intibak edemez
Ne yapıyor? Avrupa Komisyonu, AB şirketlerine yol gösteriyor. Geçiş sürecine uyum sağlamak için neler yapmaları gerektiğini ve kamunun şirketlere ne tür destekler sunacağını anlatıyor. Şimdi böyle bir durumda, AB’de şirketler yeşil mutabakata hazır mı diye sorsanız, ben “evet” derdim. Neden? Orada şirketler neyle karşı karşıya olduklarını, ortada ne tür programlar ve kamu destekleri olduğunu biliyorlar.
Peki, bizim burada? Şirketler yeşil mutabakata hazır mı? Daha değil. Neden? Özel sektörün hazırlıklı olabilmesi için öncelikle kamunun hazırlıklı olması ve özel sektörün bu yeni ortama hasarsız intibakını amaçlayan bir bütçeyi ortaya koyması gerekir de ondan.
Nasıl Marmara’daki müsilaj yapısal bir tedbir almadan, “çay kaşığı ile toplayarak” temizlenemezse; kamu, enerji geçişinden başlayarak bir dizi yapısal tedbir almadan, özel sektör kendi başına yeşil mutabakata hazır hale gelemez. Ama ne olur? Kamu bir an önce hazırlık yapmaya başlamazsa özel sektör uluslararası rekabet gücünü kaybeder. Nokta.
Var mı böyle kapsamlı bir yapısal dönüşüm programı? Hayır. Var mı böyle bir yapısal dönüşüm programını destekleyecek bütçe? Hayır. Değil ortaya bir bütçe koymak, bu gidişle küresel karbon vergilerini gelişmiş ülkelere ödeyeceğimiz bir dünyada bile bulabiliriz kendimizi az daha sallanırsak.
Ama bakın bir ilk adım var hiç değilse, şimdi ona bakalım.
Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu bir başlangıç adımı ama yetmez
Geçen haftanın Türkiye açısından pozitif haberi sonunda kapsamlı bir “Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu” oluşturulmasıydı. Yayımlanan Cumhurbaşkanlığı genelgesine göre, çalışma grubun görevi “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nın uygulanmasını takip etmek, küresel politika gelişmeleri doğrultusunda çalışmaları yönlendirmek ve gerekli koordinasyonu sağlamak” olarak tanımlanıyor.
Birincisi, Ticaret Bakanlığı’nda geçmişte oluşturulan çalışma grubundan daha fazla kurumu içinde barındıran böyle bir yeni yapılanmaya gitmek son derece doğru bir adım olmuş. Hadise geniş kapsamlı, koordinasyon gereği de öyle. Önce onun altını çizeyim. Geç bile kaldık bu adımı atmak için doğrusu.
İkincisi, “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nın hazırlanmasının “Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu”- nun görevleri arasında sayılmaması ilk göze çarpan eksiklik doğrusunu isterseniz. Bana, hadise ile ilgili memleketteki stratejik vizyon eksikliğinin bariz bir örneği gibi geldi. Umarım yakında düzeltilir.
Böyle bir kapsamlı bir programı, Ticaret Bakanlığı’nın tek başına hazırlayabilmesi mümkün değil. Gümrük Birliği modernizasyonu bu sefer bildiğiniz gibi değil. Herkesin hep birlikte çalışması gereken bir sürecin içindeyiz. Zaten yeterince geç kaldık. Şimdi bir de kurumsal taassup ile uğraşmayalım derim ben.
Üçüncüsü, Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı hazırlayacak çalışma grubunun içinde, özel sektörü, çalışanları temsil eden hiçbir kurumun yer almıyor olması bir başka önemli eksiklik bana sorarsanız. Derin yerel-bölgesel etkileri olacak bir yapısal değişim programını sadece kamunun tasarlayabilmesi mümkün değil. Programı hazırlamak kadar, iletişimini de bugünden düşünmek gerekir bana sorarsanız. Dördüncüsü, “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nın hazırlık gerekçesinin Paris İklim Anlaşması’na değil SDG gündemine dayandırılmış olması bir başka hata olmuş bu Cumhurbaşkanlığı genelgesinde. İdarenin bir tarafında hâlâ Paris İklim Anlaşmasını onaylamak konusunda atalete yol açan mesnetsiz iddialara inancın sürdüğünü gösteriyor. Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye için olumsuz sonuçları olacağına dair tespit, Enerji Bakanlığı kaynaklı olarak 2017-2018 gibi ortalığı sarmış isabetsiz bir “inanca” dayanmaktadır. Bir kere daha açıklıkla ifade etmiş olayım.
Halbuki Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu Paris İklim Anlaşması’nı, bir an önce Meclisten geçirerek onaylaması gerekir. Bu olmadan işin devamı gelmez. Gümrük Birliği modernizasyonu da olmaz.
Beşincisi, başlıktaki soruya dönersek, yeşil mutabakat eylem planı ve bu eylem planını desteklemek için tasarlanan bütçe ortaya çıktığında özel sektörün yeşil-dijital dönüşüm sürecine hazırlıklı olması için ilk adım atılmış olacaktır. Hadise, Türkiye ekonomisinin, Türk özel sektörünün uluslararası rekabet gücü ile yakından alakalı. Özel sektörün intibak patikasına ilişkin kamu politikaları bir an önce artık ortaya konulmalı.
Türkiye’nin 2021-2023 OVP’sini bu kez ciddiyetle yenilemesinde fayda vardır
Aslında Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması kapsamında, 2050 yılına uzanan ciddi bir karbon emisyonu niyet belgesi (INDC) hazırlaması gerekiyor. INDC demek, zaten 2050 yılına uzanan bir ekonomik dönüşüm programı demek aslında. Böyle uzun vadeli bir ekonomi programı ise CDS risk primlerini azaltmakta yolun başı.
Neden yolun başı diyorum, bir nevi, yetmez diye bakıyorum. Grafiğe bir bakın isterseniz. Derdin kaynağı daha derinde. YEP Eylül 2020’de açıklandı. CDS risk primi 545’ti. Kasım’da önce 400’ün altına düştü. Yıl başında 300’ün altına indi. YEP’ten değil, merkez bankası başkanı ve ekonomi bakanı değişikliğinden. Sonra Mart 2021’de 300’de 450’ye fırladı. Neden? Merkez bankası başkanı değişikliğinden. İşimiz var zaten.
Bu çerçevede, Türkiye’nin bir an önce dünün “toplama” YEP’i (Yeni Ekonomi Programı) yerine, virüs sonrası toparlanmayı ve ikiz dönüşümü de içeren hakiki bir orta vadeli program (OVP) tasarlamaya başlamasında fayda vardır. Son “çakma” YEP’in beni dehşete düşüren yanı, 2021-2023 dönemini kapsamasına rağmen virüs sonrası toparlanmaya ilişkin hiçbir özel vurgu içermiyor olmasıydı. Şimdi yeşil mutabakatın içerdiği ikiz dönüşümü de kapsayan yeni bir OVP ihtiyacı sanırım ortada. “Efradını cami, ağyarını mani” bir biçimde özel sektöre yol göstermek için Türkiye’nin ihtiyacı OVP’yi elden geçirmektir aslında, bana sorarsanız.
Eksiksiz, noksansız kapsamlı bir Yeşil Mutabakat Eylem Planı ancak yenilenmiş bir OVP ile olur. Hem böylece içinde 30 Haziran’da açıklanacak tedbirler olduğu halde, hakkında bir türlü haber alamadığımız “Ekonomik Reformlar Eylem Planı”nı da elden geçirmiş oluruz.
Bir an önce çakmasını devreden çıkartıp, hakikisini devreye koymak lazım. Benden söylemesi.
Not: Prof. Dr. Güven Sak’ın bu yazısı dunya.com web sitesinden alınmıştır.